İPOTEĞİN KALDIRILMASI DAVASI

Türk Medeni Kanununun (TMK) 194. maddesine dayalı olarak açılan ipoteğin kaldırılması istemine ilişkin Emsal Yargıtay kararı (3)

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas : 2017/2-1607
Karar : 2017/968
Tarih : 24.05.2017
İPOTEĞİN KALDIRILMASI DAVASI
USULİ KAZANILMIŞ HAK
( 4721 s. MK m. 194 , 1023 )
ÖZET
Dava Türk Medeni Kanununun (TMK) 194. maddesine dayalı olarak açılan ipoteğin kaldırılması
istemine ilişkindir. İşin esasına geçilmeden önce mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra
direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu önsorun olarak tartışılmıştır. Usuli kazanılmış hakkın
hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık
biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine
doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. Tüm bu
hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, davacı vekili ve davalı şirket vekilinin temyizi
üzerine verilen Yargıtay bozma kararı üzerine yerel mahkemenin bu karara uyması ile taraflar yararına
usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Burada usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai
bir durum da bulunmadığına göre, artık önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Usuli
kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında kendiliğinden dikkate alınması
gerekir.


Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Sarayköy Asliye
Hukuk (Aile) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24/03/2014 gün ve 2013/359 E., 2014/111 K.
sayılı kararın davacı vekili ve davalı Ece Banyo Gereçleri San. Tic. A.Ş. vekili tarafından temyizi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 04/12/2014 gün ve 2014/25476 E., 2014/24668 K. sayılıkararı ile,
“...Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesi gereğince, taşınmaz üzerinde hak sahibi olan eşin tasarrufu,
diğer eşin açık rızasına bağlıdır. Bu rıza alınmadan taşınmaz üzerinde hak sahibi olan dahili davalı koca,
davalı şirket lehine, 19.10.2007 tarihinde ipotek tesis ettirmiştir. İpotek tesis tarihinde tapu kütüğünde
taşınmazın "aile konutu" olduğuna ilişkin bir şerh bulunmadığına göre, lehine ipotek tesis edilen şirketin
kazanımı iyi niyetli olması halindekorunur (TMK md.1023). Zira Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesi
ile tapuya güven ilkesine bir istisna getirilmiş değildir. Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı
durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. İyi niyetin varlığı asıl olduğuna göre, lehine ipotek tesis edilen
şirketin kötü niyetli olduğunu kanıtlama yükümlülüğü bunu iddia edene düşer (TMK md.6). Dosya
içindeki belgelerden, lehineipotek tesis edilen şirketin kötü niyetli olduğu kanıtlanamamıştır. Şu hale göre,
tapuya güven ilkesini esas alan Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi koşulları işlem tarafı olan davalı
şirket lehine gerçekleşmiştir. Öyleyse davanın reddi gerekirken yazılı gerekçeilekabulü isabetsiz olmuş ve
bozmayı gerektirmiştir (HGK'nun 24.04.2013 tarih. 2012/2-1567 esas. 2013/579 karar sayılı ilamı)..."
gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda
mahkemece öncekikararda direnilmiştir.


TEMYİZ EDEN: Davacı vekili, Davalı Ece Banyo GereçleriSan. Tic. A.Ş. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kuruluncaincelenerek direnmekararının süresindetemyizedildiğianlaşıldıktan ve dosyadaki
kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava Türk Medeni Kanununun (TMK) 194. maddesine dayalı olarak açılan ipoteğin kaldırılması istemine
ilişkindir.


Davacı vekili müvekkilinin rızası dışında aile konutu üzerine ipotek konulduğunu, bu durumun TMK’nın
194. maddesineaykırı olduğunu iddiaederek ipoteğin kaldırılmasını istemiştir.


Davalı şirket vekili ipoteğin tesis edildiği tarihtetapuda taşınmazın ailekonutu olduğuna dair herhangi bir
şerh bulunmadığını, bankanın TMK’nın 1023. maddesi gereğince iyiniyetli üçüncü kişi olarak ayni hak
kazandığını veiyiniyetlikazanımının korunması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Saadettin Necati Bayrakçı taşınmazın aile konutu olduğunu, davalı şirketin bu durumu bildiğini,
eşinin ipotekten haberi olmadığını belirterek davayı kabul etmiştir.


Yerel mahkemece dava konusu parselin tapu kaydında aile konutu şerhinin bulunmadığı ancak davalı
şirketin basiretli bir tacir olması gerekliliği karşısında davalının söz konusu durumu araştırmak zorunda
olduğu, bu tür bir davranış sergilememesi dolayısıyla iyi niyetli olduğunun kabul edilemeyeceği, davacının
ipotekten haberdar olduğu noktasında bir kanıt elde edilemediği gerekçesiyle ipoteğin kaldırılması
talebinin kabulüne karar verilmiştir.


Hüküm, davacı vekili ve davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiş; Özel Dairece davaya “Aile
Mahkemesi Sıfatıyla” bakılması gerekirken Asliye Hukuk Mahkemesi olarak yargılamaya devam edilip
hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle oyçokluğu ile bozulmuştur.


Yerel mahkemece bozmaya uyularak “Aile Mahkemesi Sıfatıyla” görülen dava sonunda önceki
gerekçelerleipoteğin kaldırılması talebinin kabulünekarar verilmiştir.


Hüküm, davacı vekili ve davalı şirket vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde
açıklanan gerekçelerle oyçokluğu ile bozulmuştur.


Yerel mahkemece davacı vekilince sunulan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.05.2015 günlü
oyçokluğu ileverilen 2013/2 -2056 Esas 2015/1201 Karar sayılıkararında“... TMK'nın 194/1 maddesieşin
açık rızasını aradığından yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır...” şeklinde gerekçe
belirtildiği ve bu gerekçenin usul ve yasaya daha uygun olduğu, kanunun açık hükmünün herkes
tarafından uygulanmasının hukuka ve hakkaniyete daha uygun olacağı somut olayda da davacının açıkça
rızasının alınmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair direnme hükmü kurulmuştur.


Direnme hükmü davacı vekili ve davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, tapu kaydında aile konutu şerhi
bulunmayan taşınmaz üzerine konulan ipoteğin TMK’nın 194 ve 1023. maddeleri dikkate alındığında
kaldırılıp kaldırılmayacağı noktasında toplanmaktadır.


Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasındaişin esasına geçilmeden önce mahkemece bozmakararına
uyulmasından sonra direnmekararı verilip verilemeyeceği hususu önsorun olarak tartışılmıştır.
Mahkemenin 24.03.2014 tarihli kararının Özel Dairece bozulmasından sonra yapılan yargılamanın
11.11.2015 tarihli celsesinde “usul ve yasaya uygun görülen Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2015/13140
Esas 2015/14396 Karar sayılı bozma kararına uyulmasına” şeklinde ara karar oluşturulmuş buna karşılık
09.12.2015 tarihli duruşmada “bozmadan sonra yapılan yargılamanın birinci celsesinde karar düzeltme
isteminin reddini içerir ilamın esas vekarar numarası yazılarak bozma ilamına uyulmasına şeklindesehven
karar verildiği, ancak bu uyma kararının sehven zabıtta yer aldığı” belirtilerek davanın kabulüne dair
hükümde direnilmesineşeklinde hüküm kurulmuştur.

 

Burada "usul hukuku" ile ilgili ortaya çıkan sorun mahkemece “Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin bozma
kararına uyulmasına” ilişkin ara kararı oluşturulmasına karşın, bu hukuki sonucun tam aksine bir karar
verilmesinin hukuken mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.


Bilindiği üzere bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle
taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka, usuli
kazanılmış hak denilir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan
taraf bakımından kazanılmış hak doğar.


Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda
gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince
karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen
ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir.


Bozma kararı ile dava, usul veyasaya uygun bir halesokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna
aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu
düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma
kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez; bozma kararında
gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır. Aynı
ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 gün ve
2010/9-71 E., 2010/87 K. sayılıkararlarında da benimsenmiştir.


Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi
yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra
yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişeetkili bir yeni kanun
çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer
taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce
Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin
iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK 21.01.2004 gün ve 2004/10-
44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılıkararları).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya
dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış
haktan sözedilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6, b İstanbul 2001, s. 4738 vd).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da
Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile
taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi
gerekir.


Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, davacı vekili ve davalı şirket vekilinin
temyizi üzerine verilen Yargıtay bozma kararı üzerine yerel mahkemenin bu karara uyması ile taraflar
yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Burada usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak
istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Usuli
kazanılmış hak ilkesikamu düzeni ileilgili olup temyiz aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında mahkemece karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararın
esas ve karar numaralarının yazılarak uyma kararı verildiği, bu durumun maddi hata sonucu yazıldığının
anlaşıldığı, maddi hatanın taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşturmayacağı görüşü ileri sürülmüş ise
de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.


Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak
hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, direnme kararı verilmiş olması usul ve
yasayaaykırı olup, direnmekararının bozulması gerekir.


S O N U Ç: Davacı vekili ve davalı Ece Banyo Gereçleri San. Tic. A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile
direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, istek halinde
temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik
incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 24.05.2017 gününde oyçokluğu ile
karar verildi.